paylaş
FaceBook

Yüce Rabbimiz Kur’an-ı Kerimi biz kullarına, hidayet rehberi ve sonsuz nimetlerin müjdecisi olarak takdim eder ve şöyle buyurur:

“Şüphesiz ki bu Kur’an en doğru yola iletir; iyi davranışlarda bulunan müminlere, kendileri için büyük bir mükâfat olduğunu müjdeler.” (İsra, 9)

Ayrıca, “Biz, Kur’an’dan öyle bir şey indiriyoruz ki o, müminler için şifa ve rahmettir; zalimlerin ise yalnızca ziyanını artırır.” (İsra, 82) buyurarak, Kur’an’ın maddi ve manevi hastalıkların şifa kaynağı ve rahmet membaı olduğunu bildirir.

Tabi ki bu ayetlerdeki “müminler için” kaydı göz ardı edilmemesi gereken mühim bir ayrıntıdır. Allah Teala, kelamını okuyan dilin, ona bakan gözün, onu dinleyen kulağın gönülle bağlantı halinde olmasını istemektedir. Aksi takdirde İlahi Kelamın doğru yola ileten bir rehber, rahmet ve şifa kaynağı olma özelliklerinden faydalanılamayacaktır. Bu sebeple Kur’an-ı Azimü’ş-Şan ile ilişkimiz, mümin duyarlılığı içersinde olmalıdır.

Bu duyarlılığa sahip, Rahman’ın has kullarının Allah’ın ayetleri karşısındaki tavırları ise Kur’an’da şöyle bildirilir:

“Kendilerine Rablerinin âyetleri hatırlatıldığında ise, onlara karşı sağır ve kör davranmazlar.” (Furkan, 73)

Zira Allah’ın emirlerini görmezden gelmek gibi bir tavır, Allah Teala’nın gazabına uğrama ve dalalete sapma bedbahtlığına düçar olmuş Yahudi ve Hıristiyanların özelliğidir. Onların bu davranışları ayeti kerimede şu şekilde kınanmaktadır:

“Allah tarafından kendilerine, yanlarında bulunanı tasdik edici bir elçi gelince ehl-i kitaptan bir gurup, sanki Allah’ın kitabını bilmiyormuş gibi onu arkalarına atıp terkettiler.” (Bakara, 101)

Kur’an’ın emirleri karşısında kör ve sağır kesilme densizliğini gösterenleri kaçınılmaz acıklı bir sonun beklediğini bildiren şu ayet de oldukça manidardır:

“Ona ayetlerimiz okunduğu zaman, sanki bunları işitmemiş, sanki kulaklarında ağırlık varmış gibi büyüklük taslayarak yüz çevirir. Sen de ona acıklı bir azabın müjdesini ver!” (Lokman, 7)

Kur’an-ı Kerim’i hayat rehberi edinerek adeta yaşayan bir Kur’an haline gelen Hz. Ebû Bekir (r.a), Mıstah isimli bir fakire devamlı olarak yardımda bulunurdu. Hz. Âişe vâlidemize ağır iftiraların atıldığı İfk Hâdisesi’nde onun da müfterîler arasında yer aldığını görünce, bir daha ona ve âilesine iyilik yapmayacağına dâir yemin etti. Hz. Ebû Bekr’in yardımı kesilince Mıstah ve âilesi perişan bir hâle düştüler. Cenâb-ı Allâh bu yardımın kesilmesinin ardından şu âyet-i kerîmeyi inzâl buyurdu:

“İçinizden fazîletli ve servet sâhibi kimseler, akrabâya, yoksullara, Allâh yolunda hic­ret edenlere (mallarından) ver­meyeceklerine dâir yemin etmesinler; affetsinler, bağışlasın geçsinler. Allâh’ın sizi bağışlamasını arzulamaz mısınız? Allâh çok bağışlayıcıdır, çok merhametlidir.” (Nûr, 22)

Âyetin gönderilmesinden sonra Ebû Bekir (r.a) ayetteki uyarıya hemen icabet edip:

“ĞBen elbette Allâh’ın beni bağışlamasını severim!” dedi.

Ardından yemin keffâreti vererek, yapmış olduğu hayra devâm etti.1

Bir ayetteki emri hayatına aksettirmeden diğer bir ayetin ezberine geçmeyen Hz. Ömer (r.a.), emr-i ilahiden kıl kadar dahi sapmayan bir hayat yaşama gayreti içerisindeydi. Onun bu hassasiyetinden bir kesiti Abdullah b. Abbas (r.a.) şöyle anlatır:

Uyeyne b. Hısn Medine’ye gelmiş ve yeğeni Hur b. Kays’a misâfir olmuştu. Hur, Hz. Ömer’in istişâre heyetinde idi. Zâten genç yaşlı bütün âlimler (Kurrâ) Hz. Ömer’in danışma meclisinde bulunurlardı. Bu sebeple Uyeyne, yeğeni Hur b. Kays’a:

“ĞYeğenim, senin devlet başkanı yanında itibarın yüksektir. Beni kendisiyle görüştür” dedi.

Hur, Hz. Ömer’den izin aldı. Uyeyne, Hz. Ömer’in yanına girince:

“ĞEy Hattâb oğlu! Allah’a yemin ederim ki, bize fazla bir şey vermiyorsun. Aramızda adâletle de hükmetmiyorsun” dedi.

Hz. Ömer (r.a) hiddetlendi. Uyeyne’ye ceza vermek istedi. Bunu hisseden Hur:

“ĞEy mü’minlerin emiri! Allah, peygamberine, “Af yolunu tut, iyiliği emret, câhil­ler­den yüz çevir!” (A’râf, 199) buyuruyor. Benim amcam da câ­hil­ler­­dendir” dedi.

Allah’a yemin ederim ki, Hur (r.a) bu âyeti okuyunca Hz. Ömer, olduğu yerde kalakaldı, Uyeyne’yi cezalandırmaktan derhâl vazgeçti. Zâten Hz. Ömer (r.a), Allah’ın kitabına son derece bağlı idi.2

Allah’ın âyeti okununca o heybetli halife, olduğu yere çakılıp kalmış, bir adım dahi ileri gitmemiştir.3

Dünyalık hiyerarşilerde emrin hangi makamdan geldiği mühimdir. Bir üst makamdan gelen emir, sorgulanmaya dahi lüzum görülmeden uygulanır. Durum böyle iken Kâinatın Sahibi, Malikül Mülk olan Allah Teala’nın emirleri karşısında hangi makam, hangi merci, otorite iddiasında bulunabilir?

İşte Allah’ın emir ve tavsiyeleri karşısında gösterilecek titizlik böyle olmalıdır. Ku’an’ın ahkâmına harfi harfine tâbi olunmalı, her birini hayata tatbik etmelidir.

Allah Teala bizleri Kur’an’ın rehberliğinde hidayete eren, O şifa ve rahmet membaından kana kana içme bahtiyarlığına nail olan kullarından eylesin.

Dipnotlar: 1) Buhârî, Meğâzî, 34; Müslim, Tevbe, 56; Taberî, Tefsîr, II, 546. 2) Buhârî, Tefsîr, 7, İ’tisam 2. 3) İbn Abdilber, III, 1250-1251; İbn Esir, Üsüdü’l-Gâbe, I, 471-472; IV, 331

Allah'ın Âyetleri Karşısında Kör ve Sağır Kesilmemek
Semih Yolaçan
2013 - Mayıs, Sayı: 327, Sayfa: 018

Yüce Rabbimiz Kur’an-ı Kerimi biz kullarına, hidayet rehberi ve sonsuz nimetlerin müjdecisi olarak takdim eder ve şöyle buyurur:

“Şüphesiz ki bu Kur’an en doğru yola iletir; iyi davranışlarda bulunan müminlere, kendileri için büyük bir mükâfat olduğunu müjdeler.” (İsra, 9)

Ayrıca, “Biz, Kur’an’dan öyle bir şey indiriyoruz ki o, müminler için şifa ve rahmettir; zalimlerin ise yalnızca ziyanını artırır.” (İsra, 82) buyurarak, Kur’an’ın maddi ve manevi hastalıkların şifa kaynağı ve rahmet membaı olduğunu bildirir.

Tabi ki bu ayetlerdeki “müminler için” kaydı göz ardı edilmemesi gereken mühim bir ayrıntıdır. Allah Teala, kelamını okuyan dilin, ona bakan gözün, onu dinleyen kulağın gönülle bağlantı halinde olmasını istemektedir. Aksi takdirde İlahi Kelamın doğru yola ileten bir rehber, rahmet ve şifa kaynağı olma özelliklerinden faydalanılamayacaktır. Bu sebeple Kur’an-ı Azimü’ş-Şan ile ilişkimiz, mümin duyarlılığı içersinde olmalıdır.

Bu duyarlılığa sahip, Rahman’ın has kullarının Allah’ın ayetleri karşısındaki tavırları ise Kur’an’da şöyle bildirilir:

“Kendilerine Rablerinin âyetleri hatırlatıldığında ise, onlara karşı sağır ve kör davranmazlar.” (Furkan, 73)

Zira Allah’ın emirlerini görmezden gelmek gibi bir tavır, Allah Teala’nın gazabına uğrama ve dalalete sapma bedbahtlığına düçar olmuş Yahudi ve Hıristiyanların özelliğidir. Onların bu davranışları ayeti kerimede şu şekilde kınanmaktadır:

“Allah tarafından kendilerine, yanlarında bulunanı tasdik edici bir elçi gelince ehl-i kitaptan bir gurup, sanki Allah’ın kitabını bilmiyormuş gibi onu arkalarına atıp terkettiler.” (Bakara, 101)

Kur’an’ın emirleri karşısında kör ve sağır kesilme densizliğini gösterenleri kaçınılmaz acıklı bir sonun beklediğini bildiren şu ayet de oldukça manidardır:

“Ona ayetlerimiz okunduğu zaman, sanki bunları işitmemiş, sanki kulaklarında ağırlık varmış gibi büyüklük taslayarak yüz çevirir. Sen de ona acıklı bir azabın müjdesini ver!” (Lokman, 7)

Kur’an-ı Kerim’i hayat rehberi edinerek adeta yaşayan bir Kur’an haline gelen Hz. Ebû Bekir (r.a), Mıstah isimli bir fakire devamlı olarak yardımda bulunurdu. Hz. Âişe vâlidemize ağır iftiraların atıldığı İfk Hâdisesi’nde onun da müfterîler arasında yer aldığını görünce, bir daha ona ve âilesine iyilik yapmayacağına dâir yemin etti. Hz. Ebû Bekr’in yardımı kesilince Mıstah ve âilesi perişan bir hâle düştüler. Cenâb-ı Allâh bu yardımın kesilmesinin ardından şu âyet-i kerîmeyi inzâl buyurdu:

“İçinizden fazîletli ve servet sâhibi kimseler, akrabâya, yoksullara, Allâh yolunda hic­ret edenlere (mallarından) ver­meyeceklerine dâir yemin etmesinler; affetsinler, bağışlasın geçsinler. Allâh’ın sizi bağışlamasını arzulamaz mısınız? Allâh çok bağışlayıcıdır, çok merhametlidir.” (Nûr, 22)

Âyetin gönderilmesinden sonra Ebû Bekir (r.a) ayetteki uyarıya hemen icabet edip:

“ĞBen elbette Allâh’ın beni bağışlamasını severim!” dedi.

Ardından yemin keffâreti vererek, yapmış olduğu hayra devâm etti.1

Bir ayetteki emri hayatına aksettirmeden diğer bir ayetin ezberine geçmeyen Hz. Ömer (r.a.), emr-i ilahiden kıl kadar dahi sapmayan bir hayat yaşama gayreti içerisindeydi. Onun bu hassasiyetinden bir kesiti Abdullah b. Abbas (r.a.) şöyle anlatır:

Uyeyne b. Hısn Medine’ye gelmiş ve yeğeni Hur b. Kays’a misâfir olmuştu. Hur, Hz. Ömer’in istişâre heyetinde idi. Zâten genç yaşlı bütün âlimler (Kurrâ) Hz. Ömer’in danışma meclisinde bulunurlardı. Bu sebeple Uyeyne, yeğeni Hur b. Kays’a:

“ĞYeğenim, senin devlet başkanı yanında itibarın yüksektir. Beni kendisiyle görüştür” dedi.

Hur, Hz. Ömer’den izin aldı. Uyeyne, Hz. Ömer’in yanına girince:

“ĞEy Hattâb oğlu! Allah’a yemin ederim ki, bize fazla bir şey vermiyorsun. Aramızda adâletle de hükmetmiyorsun” dedi.

Hz. Ömer (r.a) hiddetlendi. Uyeyne’ye ceza vermek istedi. Bunu hisseden Hur:

“ĞEy mü’minlerin emiri! Allah, peygamberine, “Af yolunu tut, iyiliği emret, câhil­ler­den yüz çevir!” (A’râf, 199) buyuruyor. Benim amcam da câ­hil­ler­­dendir” dedi.

Allah’a yemin ederim ki, Hur (r.a) bu âyeti okuyunca Hz. Ömer, olduğu yerde kalakaldı, Uyeyne’yi cezalandırmaktan derhâl vazgeçti. Zâten Hz. Ömer (r.a), Allah’ın kitabına son derece bağlı idi.2

Allah’ın âyeti okununca o heybetli halife, olduğu yere çakılıp kalmış, bir adım dahi ileri gitmemiştir.3

Dünyalık hiyerarşilerde emrin hangi makamdan geldiği mühimdir. Bir üst makamdan gelen emir, sorgulanmaya dahi lüzum görülmeden uygulanır. Durum böyle iken Kâinatın Sahibi, Malikül Mülk olan Allah Teala’nın emirleri karşısında hangi makam, hangi merci, otorite iddiasında bulunabilir?

İşte Allah’ın emir ve tavsiyeleri karşısında gösterilecek titizlik böyle olmalıdır. Ku’an’ın ahkâmına harfi harfine tâbi olunmalı, her birini hayata tatbik etmelidir.

Allah Teala bizleri Kur’an’ın rehberliğinde hidayete eren, O şifa ve rahmet membaından kana kana içme bahtiyarlığına nail olan kullarından eylesin.

Dipnotlar: 1) Buhârî, Meğâzî, 34; Müslim, Tevbe, 56; Taberî, Tefsîr, II, 546. 2) Buhârî, Tefsîr, 7, İ’tisam 2. 3) İbn Abdilber, III, 1250-1251; İbn Esir, Üsüdü’l-Gâbe, I, 471-472; IV, 331

Semih Yolaçan

http://islamisigi.de/images/onmenuresimleri/Allaha-yakinlasma-geri-don-logo.png

883">