Namazı terk etmenin hükmü nedir? Terk eden kafir olur mu?
Allâh-u Zülcelâl bir ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur; "Onlar suçlulara sorarlar;
‘Sizi sakar cehennemine atan nedir?’ Suçlular şöyle cevap verirler; ‘Biz namaz kılanlardan değildik." (Müddesir; 40-43)
Hz. Peygamber (sav) bir hadis-i şerifte şöyle buyurmuştur; "Namaz dinin direğidir." (Deylemi) Nasıl bir bina direği, temeli olmadığı zaman çökerse, bir müminin de namazı olmadığı zaman dini çöker.
Bir başka hadis-i şerifte Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur; "Beş vakit namazı, Allâh-u Teâlâ kulları üzerine farz kılmıştır. Her kim onların abdestlerini güzel (sünnete riayet ederek) alırsa ve onları vakitlerinde kılarsa, rükularını tamamlarsa (tadil-i erkan üzere) ve huşularını da tamamlarsa (fikrinden dünya meşguliyetlerini atarak huzur üzere kılarsa), Allâh-u Teâlâ üzerine, o kişiyi affedeceğine dair kuvvetli bir söz vardır. Yani, her kim namazları bu şekilde kılmazsa, onun için Allâh-u Teâlâ indinde hiçbir ahid (verilmiş hiçbir söz) yoktur. Dilerse affeder, dilerse azab eder." (Ebu Davud, İbn-i Mace, Ahmed b. Hanbel)
Diğer bir çok hadis-i şeriflerde namaz, mü'mini kafirden ayıran en bariz bir vasıf olarak zikredilmiştir. Nitekim, Cabir bin Abdullah (ra)dan rivayet edilen bir hadis-i şerifte Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur; "Kişi ile, şirk ve küfür arasında namazı terk vardır." (Müslim, Ebu Davud, Tirmizi)
Yani, insan namazı terk ede ede şirke ve küfre adım atmış olur ve son nefeste imanı tehlikeye girer. Ayet ve hadislerde de görüldüğü gibi, Rabbimize karşı kulluğumuzun en büyük nişanesi olan namaz, bir kimsenin dini yönden değerlendirilmesinde de en başta gelen ölçüdür.
Bütün alimler, namazın akıllı, büluğ çağına girmiş, hayız ve nifastan temizlenmiş, deli olmayan, baygın bulunmayan her müslümana farz olduğu hususunda ittifak etmişlerdir.
Yine bütün alimler, namazın farz olduğunu inkar eden kimsenin kafir olduğu hususunda ittifak etmişlerdir. Çünkü namazın farz oluşu Kur'an, sünnet ve icma ile sabittir. Tembellik ve umursamazlık sebebiyle namazı kılmayan kimse fâsıktır. Yani, günah üzerinde ısrar eden kimselerdendir ama dinden çıkmış sayılamaz.
Namazı ayakta kılamayacak kadar hasta olan bir kimse namazını nasıl kılabilir?
Hanefi mezhebine göre, bir hasta, gücüne göre namaz kılmakla yükümlüdür. Ayakta durmaya gücü yetmeyen veya ayakta durması iyileşmesinin uzamasına veya hastalığının artmasına sebep olacağı anlaşılan bir hasta, oturarak namazını kılar. Oturmaya da gücü yetmezse, gücüne göre yan üzeri veya sırt üstü yatarak işaretle (ima ile) namazını kılar.
İma ile namaz kılan kişi, secdeyi yaparken, rüku'dan biraz daha fazla başını eğerek yapar. İmam-ı Gazâli’ye göre (mümkünse) yastık ve masa gibi yüksek bir şeyin üzerine başını koyup secde eder.
İma ile namaz kılmaya gücü olmayan ağır bir hastadan, bir gün veya bir gecelik ya da daha ziyade namazları sonraya kalır. İyileşince bunları kaza etmesi gerekir.
Şafii mezhebine göre, ima ile kılınan namazda, kalbin de tasdik etmesi lazımdır. Bir kişinin aklı başında ise namazını kazaya bırakması caiz değildir. Kalben de olsa namazın erkanını düşünerek kılması gerekir.
Bir kimse namaz kılarken yanılarak birinci oturuşu yapmasa, ne lazım gelir?
Hanefi ve Şafii mezhebine göre, bir kimse yanılarak birinci oturuşu yapmasa, sonra bu oturuşu hatırlarsa bakılır; eğer oturma haline daha yakın ise geri döner ve oturup teşehhüdde bulunur (‘Ettehiyyatu’ duasını okur). Eğer ayakta durma haline daha yakın ise geri dönmez namazına devam eder. Aynı şekilde, sonraki herhangi bir rekatta hatırlarsa, namazın sonunda sehiv secdesi yapar.
Gemi, Tren ve Uçak gibi vasıtalarda namaz nasıl kılınır?
İmam-ı Azamın görüşlerinden anlaşıldığına göre, özürsüz olarak da olsa, gemide, uçakta ve arabada rükû ve secdeye varmak şartıyla oturarak farz namaz kılmak caizdir.
Ebu Yusuf ve İmam Muhammed’in görüşlerinden anlaşıldığına göre, özürsüz olarak gemi, uçak ve arabada oturarak kılınan namaz sahih değildir. Kuvvetli olan görüş de budur. Buradaki özür, baş dönmesi ve dışarıya çıkamamak gibi özürlerdir.
Buna göre gemi, tren, otobüs ve uçak gibi vasıtalarda bulunan bir kimse ayakta kıbleye doğru namaz kılmak mümkün ise öyle kılar. Bu durumda başka bir yöne doğru namaz kılmak câiz değildir. Namazın içinde iken vasıta dönerse, namaz kılan da onunla beraber döner.
Kıbleye doğru veya ayakta namaz kılmak mümkün değilse, oturarak namaz eda edilir. Ancak mümkün olduğu kadarıyla da olsa kıble yönüne doğru yönelir. Namaz başlangıcında (iftitah) tekbir alınırken, yüzünü mutlaka kıbleye yöneltip öyle tekbir alınır. Vakit dar olduğu takdirde, namaz bu şekilde eda edilir. Mola yerine yetişebileceği biliniyorsa, namazın böyle kılınması câiz değildir.
Pijama ile namaz kılmak caiz midir?
Giyilen kıyafet bakımından namazın caiz olabilmesi için kıyafette, temiz olmak ve namazda örtülmesi gereken yerleri kapatmak şartları aranır. Namazda örtülmesi gereken organları kapatan, temiz ve dinen kullanılabilir her türlü elbise ile namaz kılmak caizdir.
Bunun yanında, bazı Hanefi ve Şafii fıkıh kitaplarında şöyle denilmiştir; "Ev içinde giyilen ve büyüklerin karşısına çıkılamayan, ev dışında adaba uygun bir kıyafet sayılmadığından -başka elbisesi varken- pijama ve benzeri şeyler ile namaz kılmak caiz olmakla birlikte tenzihen mekruhtur."
Kaynak: Seyda Muhammed Konyevi (ks); “Asrımız Meselelerine Fetvalar”, Reyhani Yayınları, Konya, 2004.
Bir başka hadis-i şerifte Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur; "Beş vakit namazı, Allâh-u Teâlâ kulları üzerine farz kılmıştır. Her kim onların abdestlerini güzel (sünnete riayet ederek) alırsa ve onları vakitlerinde kılarsa, rükularını tamamlarsa (tadil-i erkan üzere) ve huşularını da tamamlarsa (fikrinden dünya meşguliyetlerini atarak huzur üzere kılarsa), Allâh-u Teâlâ üzerine, o kişiyi affedeceğine dair kuvvetli bir söz vardır. Yani, her kim namazları bu şekilde kılmazsa, onun için Allâh-u Teâlâ indinde hiçbir ahid (verilmiş hiçbir söz) yoktur. Dilerse affeder, dilerse azab eder." (Ebu Davud, İbn-i Mace, Ahmed b. Hanbel)
Diğer bir çok hadis-i şeriflerde namaz, mü'mini kafirden ayıran en bariz bir vasıf olarak zikredilmiştir. Nitekim, Cabir bin Abdullah (ra)dan rivayet edilen bir hadis-i şerifte Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur; "Kişi ile, şirk ve küfür arasında namazı terk vardır." (Müslim, Ebu Davud, Tirmizi)
Yani, insan namazı terk ede ede şirke ve küfre adım atmış olur ve son nefeste imanı tehlikeye girer. Ayet ve hadislerde de görüldüğü gibi, Rabbimize karşı kulluğumuzun en büyük nişanesi olan namaz, bir kimsenin dini yönden değerlendirilmesinde de en başta gelen ölçüdür.
Bütün alimler, namazın akıllı, büluğ çağına girmiş, hayız ve nifastan temizlenmiş, deli olmayan, baygın bulunmayan her müslümana farz olduğu hususunda ittifak etmişlerdir.
Yine bütün alimler, namazın farz olduğunu inkar eden kimsenin kafir olduğu hususunda ittifak etmişlerdir. Çünkü namazın farz oluşu Kur'an, sünnet ve icma ile sabittir. Tembellik ve umursamazlık sebebiyle namazı kılmayan kimse fâsıktır. Yani, günah üzerinde ısrar eden kimselerdendir ama dinden çıkmış sayılamaz.
Namazı ayakta kılamayacak kadar hasta olan bir kimse namazını nasıl kılabilir?
Hanefi mezhebine göre, bir hasta, gücüne göre namaz kılmakla yükümlüdür. Ayakta durmaya gücü yetmeyen veya ayakta durması iyileşmesinin uzamasına veya hastalığının artmasına sebep olacağı anlaşılan bir hasta, oturarak namazını kılar. Oturmaya da gücü yetmezse, gücüne göre yan üzeri veya sırt üstü yatarak işaretle (ima ile) namazını kılar.
İma ile namaz kılan kişi, secdeyi yaparken, rüku'dan biraz daha fazla başını eğerek yapar. İmam-ı Gazâli’ye göre (mümkünse) yastık ve masa gibi yüksek bir şeyin üzerine başını koyup secde eder.
İma ile namaz kılmaya gücü olmayan ağır bir hastadan, bir gün veya bir gecelik ya da daha ziyade namazları sonraya kalır. İyileşince bunları kaza etmesi gerekir.
Şafii mezhebine göre, ima ile kılınan namazda, kalbin de tasdik etmesi lazımdır. Bir kişinin aklı başında ise namazını kazaya bırakması caiz değildir. Kalben de olsa namazın erkanını düşünerek kılması gerekir.
Bir kimse namaz kılarken yanılarak birinci oturuşu yapmasa, ne lazım gelir?
Hanefi ve Şafii mezhebine göre, bir kimse yanılarak birinci oturuşu yapmasa, sonra bu oturuşu hatırlarsa bakılır; eğer oturma haline daha yakın ise geri döner ve oturup teşehhüdde bulunur (‘Ettehiyyatu’ duasını okur). Eğer ayakta durma haline daha yakın ise geri dönmez namazına devam eder. Aynı şekilde, sonraki herhangi bir rekatta hatırlarsa, namazın sonunda sehiv secdesi yapar.
Gemi, Tren ve Uçak gibi vasıtalarda namaz nasıl kılınır?
İmam-ı Azamın görüşlerinden anlaşıldığına göre, özürsüz olarak da olsa, gemide, uçakta ve arabada rükû ve secdeye varmak şartıyla oturarak farz namaz kılmak caizdir.
Ebu Yusuf ve İmam Muhammed’in görüşlerinden anlaşıldığına göre, özürsüz olarak gemi, uçak ve arabada oturarak kılınan namaz sahih değildir. Kuvvetli olan görüş de budur. Buradaki özür, baş dönmesi ve dışarıya çıkamamak gibi özürlerdir.
Buna göre gemi, tren, otobüs ve uçak gibi vasıtalarda bulunan bir kimse ayakta kıbleye doğru namaz kılmak mümkün ise öyle kılar. Bu durumda başka bir yöne doğru namaz kılmak câiz değildir. Namazın içinde iken vasıta dönerse, namaz kılan da onunla beraber döner.
Kıbleye doğru veya ayakta namaz kılmak mümkün değilse, oturarak namaz eda edilir. Ancak mümkün olduğu kadarıyla da olsa kıble yönüne doğru yönelir. Namaz başlangıcında (iftitah) tekbir alınırken, yüzünü mutlaka kıbleye yöneltip öyle tekbir alınır. Vakit dar olduğu takdirde, namaz bu şekilde eda edilir. Mola yerine yetişebileceği biliniyorsa, namazın böyle kılınması câiz değildir.
Pijama ile namaz kılmak caiz midir?
Giyilen kıyafet bakımından namazın caiz olabilmesi için kıyafette, temiz olmak ve namazda örtülmesi gereken yerleri kapatmak şartları aranır. Namazda örtülmesi gereken organları kapatan, temiz ve dinen kullanılabilir her türlü elbise ile namaz kılmak caizdir.
Bunun yanında, bazı Hanefi ve Şafii fıkıh kitaplarında şöyle denilmiştir; "Ev içinde giyilen ve büyüklerin karşısına çıkılamayan, ev dışında adaba uygun bir kıyafet sayılmadığından -başka elbisesi varken- pijama ve benzeri şeyler ile namaz kılmak caiz olmakla birlikte tenzihen mekruhtur."
Kaynak: Seyda Muhammed Konyevi (ks); “Asrımız Meselelerine Fetvalar”, Reyhani Yayınları, Konya, 2004.