Bir ramazan gününde Nasrettin Hoca da iftara davetliymiş. Son derece acıkmış olan Hoca, yemek, odasına girip de hindi dolmalarını, baklavaları, börekleri yan yana sıralanmış görünce, ağzının suyu akmış. Derken efendim top patlamış, Hoca hemen sofraya kurulmuş. Sofraya nefis bir işkembe çorbası konulmuş. Ev sahibi kaşığı daldırıp tadına baktıktan sonra:
_ Hay Allah müstahakınızı versin, buna sarımsak koymuşsunuz. Çabuk kaldırın! diye bağırmış.
Nasrettin Hoca, önünden tüteye tüteye giden çorbaya bakarak bir yutkunmuş. Fakat yerine gelen hindi dolmasının iştah açıcı dış görünüşüyle teselli bulmuş.
Ev sahibi dolmadan bir lokma alınca, kaşlarını çatmış:
Behey namussuzlar, buna çok baharat dol-durmuşsunuz. Bana baharatın dokunduğunu bilmez misiniz? Çabuk kaldırın bunu, gözüme görünmesin, demiş.
Nasrettin Hoca’nın yüreği de tepsiyle birlikte gitmiş. Bu sırada sofraya baklava tepsisi konmuş.
Ev sahibi yine bağırmış:
_ Yahu, daha ağzıma lokma koymadan tatlı yenir mi? Kaldırın bunu!
Nasrettin Hoca, hemen kaşığı kaptığı gibi sofradan fırlamış, kapı yanındaki sinide tepeleme duran pilâva kaşığı çalmağa başlamış.
Ev sahibi:
Hoca ne yapıyorsun orada? Sofraya gel-sene, demiş.
Siz yemeklerin suçlarını birer birer tâyin edip cezalarını veredurun. Ben burada eski bir âşinâya rastladım, hatırını sorayım.
Nasreddin Hoca Fıkralar: Devamını oku...