Abdülkâdir Geylânî -kuddise sirruh- hazretlerinin şükür hakkındaki sözleri:
– Gelen nîmetler için şükür yolunu tutmak gerektir. Şükür de üç şekilde olur.
Lisan ile, kalb ile ve bütün duygularla.
Lisan ile şükür, bütün nîmetlerin, Cenab-ı Allah’ın olduğunu îtiraf etmektir. Bir çok vasıta ile sana yapılan iyilikleri Allah tarafından bilmek lâzım, herşeyi veren, yaratan, yapan, getiren O’dur. Şükür herkesten ziyâde O’na lâyıktır. Sana hediye getirene mi bakmak lâzım, yoksa asıl hediyeyi gönderene mi? Yani Allah teâlâ ve tekaddes hazretlerine şükür ve saygılarımızı takdim etmek gerektir. Dışa bağlanıp işin hakîkatından gâfil olmak bir cahillik sayılır.
Kalb ile şükür bu bir îtikat hâlidir. Buna inanmalı ve sağlam bir mânevî bağ ile sarılmalıdır. İyi bilmelidir ki içinde dışında ve durup yürümekte ne gibi iyilik varsa hepsi Cenab-ı Hakk’ın bir lütfudur.
Allah teâlâ ve tekaddes hazretleri buyurur:
“Sizde olan bütün nîmetler Allah’tandır.” (Nahl Sûresi / 53)
“Allah içinize ve dışınıza nîmetlerini bol bol sermiştir.” (Lokman Sûresi / 20)
“Allah’ın nîmetlerini saymakla tüketemezsiniz.” (İbrâhim Sûresi / 34)
Bu âyet-i celîlelere inanmış olan bir îman sahibi, Cenab-ı Allah’tan başka yardımcı ve şükre lâyık bir kimse düşünebilir mi?
Fiilî şükür, bütün âzâları ibâdette kullanmakla olur. Allah’ın emri haricinde hiç bir şeye kulak vermemek ve nefse, şeytana ve şahsî arzulara uymamak gerekir.
Allah teâlâ ve tekaddes hazretleri buyurur:
“Hakîkat, sizin Allah’ı bırakıp tapdıklarınız size bir rızık vermeğe muktedir olamazlar. O hâlde rızkı Allah katında arayın. O’na ibâdet edin. O’na şükredin.” (Ankebut Sûresi / 17)
“Şükreden kullarım azdır.” (Sebe Sûresi / 13)
“Andolsun şükrederseniz elbette size -nîmetinizi- artırırım. Andolsun nankörlük ederseniz, hiç süphesiz benim azabım çetindir.” (İbrâhim Sûresi / 7)
“(Peygamber olmayıp hikmet sahibi olan) Lokman’a Allah’a şükret diye bilgi verdik. Kim şükrederse kendi nefsi için şükreder, kim nîmete nankörlük ederse Allah ona muhtaç değildir. Hamd ü senâya lâyık olan O’dur.” (Lokman Sûresi / 12)
*
Allah Teâlâ Dâvud -aleyhisselam-’a şöyle vahyetti:
– Nîmetlerime şükret!
Davud -aleyhisselam- şöyle dedi:
– İlâhî! Nîmete şükredebilmek, en büyük nîmettir. Tam mânâsıyla şükretmek benim için nasıl mümkün olur?
Bunun üzerine Allah teâlâ şöyle buyurdu:
– Bunu anlar isen, kulların en çok şükredeni olursun.
Bir gün Mûsa -aleyhisselam- şu münâcaatı yaptı:
– Yâ Rabbî, benim için sana şükretmek, verdiğin nîmetlere teşekkür borcumu ödemek mümkün olur mu? Vücudumda bulunan her kılda senin iki lütfun var.
Allah teâlâ hazretleri buyurdu:
– Yâ Mûsa! Nîmetlerime şükretmeğe karşı aczini anladınsa bu sana yeter şükür sayılır.
Allah teâlâ hazretleri buyurur:
“Şükreden kullarım azdır.” (Sebe Sûresi / 13)
Bu âyeti bazı büyük zâtlar şöyle tefsir ediyorlar:
– Şükretme nîmetlerini bilenler azdır.
Sâdık Dânâ, Altınoluk Sohbetleri-1, s. 189-192