Peygamber Efendimizin (S.A.V.) sünnetlerinden birisi de esas giysiden evvel gamis giymektir. Gamis Arapça gömlek manasına geliyor. Ama bu, günümüzde giyilen
gömlek gibi değildir. Elbise gibi uzun olan şalvarlı bir gömlektir. Peygamberler, edeben giysinin altına gamis giymişler.
Şimdi ise kıyafetler insanları bırakın edepli yapmayı, dinden bile çıkarabiliyor. Üniversitede bir öğrenci görmüştüm, haç şeklinde bir kolye takmış. Senin adın ne dedim. Fazıla, dedi. Ben de Müslüman bunu takamaz deyince, “Hocam hayır ben o maksatla takmıyorum ama” diyor. Olsun, bu eşya küfrün alametidir. Hangi niyetle takarsan tak, adamı dinden çıkarır. Çünkü bu hâlâ Hıristiyanlığın alametifarikasıdır. Ancak pantolon, kravat gibi eşyalar artık kâfirin alameti olmayıp, dünyanın umumi âdeti haline geldiğinden Müslümanı imanından etmez. Bu yüzden kravat takana, pantolon giyene kâfir diyemeyiz. Ama haç takana kâfir diyebiliriz. Kanunu bilmemek mazeret sayılmaz. O yüzden ne giydiğimize dikkat etmeliyiz.
SADECE AVRET YERİNİ KAPATMAK TESETTÜR SAYILMAZ
Günümüzde gençler öyle kıyafetler giyiyor ki bütün vücut hatları belli oluyor. Sadece kızlar değil erkekler de çok dar elbise giyiyor. Bunlar İslam’a uygun giysiler değildir. Hocam biz avret yerimizi kapatıyoruz diyorlar. Kardeşim başında eşarp var ama altında bir şey yok. Bazılarının da giysisi var ama tesettür ile alakası yok. Tesettür, setr etmektir. Yani gizlemektir. Ama bakanlar her tarafını görüyor. Böyle giyinenler için Hz. Peygamber (S.A.V.), “Vücut hatlarını belli edecek kadar dar elbise giyenler, giyinmiş çıplaklardır.” buyuruyor. Bir de bazı kızlara bakıyorsun, er kişi mi hatun kişi mi belli değil. Müslüman bunlara dikkat etmelidir.
HIRSIZLARIN EN FENASI İDARECİLERİN LAFINI ÇALANLARDIR
Peygamber Efendimiz bir hadis-i şeriflerinde, “Müslüman idarecilerin lafını çalanlar, hırsızların en fenalarındandır” buyurmuştur. Bu hadis, devlet reislerinin danışmanları için söylenmiştir. Bunlar İslam’ın Emirine nüfuz edip onu ele geçiren adamlardır. Yani İslam Emîri, onlara danışıyor, onlar da emiri yanlış yönlendiriyorlarsa hırsızların en fenası olurlar. Hataların en muazzamı da Müslüman kişinin hakkını almaktır. Müslüman’ın malını gasp etmektir. Güzelliklerin en güzeli de hasta ziyaretidir. Hasta ziyaretinin de en tekâmülü ise hastalık yerine elini koyarak nasılsın diye sormak ve ona moral vermektir. Peygamber Efendimiz bir Yahudi çocuğunun başını okşamış ve o çocuk 120 yaşında ölmesine rağmen saçları ağarmamıştır. Hz. Peygamberin (S.A.V.) eli şifalıdır. Biz de şifa niyetiyle elimizi hastalık yerine koyabiliriz. Ancak bulaşıcı bir hastalık varsa el konulmaz. Tabi bu ziyaretin en mükemmel halidir. Ayrıca 3 günden fazla süren rahatsızlıklar için yapılan hasta ziyareti de sünnettir. İki kişi arasında şefaat yapmak da şefaatlerin en güzellerindendir. Burada şefaat tabiri arabuluculuk manasınadır. Şimdilerde siz buna çöpçatan diyorsunuz. Mesela iki gencin arasını bulup nikâhlanmalarına vesile olmak veya boşanmayı düşünen çiftleri barıştırıp ailenin yıkılmasını engellemek en güzel şefaatlerdendir. Hatta ailenin arasını bulmak için yalan bile söylense günah olmaz. Bu konuda, arayı bulmak için yalan söylemeye din cevaz vermiştir.
ALLAH KÜS OLANLARIN GÜNAHINI AFFETMEZ
Müslim’de geçen bir hadis-i şerifte, “Pazartesi ve Perşembe günleri Allah Müslümanları affeder. Çünkü Pazartesi ve Perşembe amellerin Allah’a arz edildiği günlerdir. O gün Allah bütün Müslümanları affeder. Ancak kin tutanlar ve küs olanlar hariç. Tövbe edinceye kadar da günahları silinmez” buyuruluyor. Allah meleklerine der ki: “O küs olanların günahını silmeyin.” Şunu unutmayın, küsler arasında ilk selamı veren kazanır. Mesela, Rabiyatül Adeviye’ye sormuşlar. Şeytana kin besliyor musun? O da yok demiş. Tabi kalbinde kin yok, her şeyi Allah için yapıyor. Bugünkü Müslümanlar o kadar hoşgörülü olamayabilir ama Müslüman kardeşiyle de küs durmamalıdır. Sonuçta hepimiz insanız, birbirimize küsüyoruz, darılıyoruz, kırılıyoruz ama bu durum 3 günü geçmemelidir. Hadis ile sabittir ki 3 günden fazla küs olmak Müslüman’a helal olmaz. Bugün Müslüman öz kardeşine bile küsüyor, ömür boyu selam vermiyor. Ne oldu arkadaş diyorum. Adam, onun tavuğu benim bahçeme girdi diyor. Aziz kardeşlerim, böyle basit hadiselerle birbirimizi kırmayalım. Resulullah’ın sözlerine kulak verelim. Böyle şeylerden kaçınalım. Allah Müslümanları affetsin. Cenab-ı Hak ümmete yardım etsin.
HER AMELİN ŞİDDETLENDİĞİ BİR ZAMAN VARDIR
Peygamber Efendimiz, (S.A.V.) bir hadis-i şeriflerinde, “Her amelin şiddetlendiği bir zaman vardır” buyurmuştur. Çok sıkı amelin bir de durgun zamanı vardır. Peygamber Efendimiz, (S.A.V.) namaz kılan, zikreden kimselere yol gösteriyor bu hadisle. Amellerin yoğun şekilde şevkle yapıldığı dönemler de vardır. Az ve gevşek tutulduğu dönemler de vardır. İşte bu gevşek dönemde kimin yolu Hz. Peygamberin (S.A.V.) sünnetine uyarsa o kazanır. Resulullahın razı olduğu yolda hareket etmiş olur. Kim de sünnete aykırı olursa helak olur. Bedbaht ve şaki olur.
RUHU İÇİN TAHTI BIRAKAN İBRAHİM ETHEM
İbrahim Ethem, hükümdarlığında ava çıkmayı çok severmiş. Birgün sarayın dışında bir gürültü kopmuş. Orada birilerinin hakkında konuşulduğuna şahit olmuş. Halk; “Böyle hükümdar mı olur. Her gün ava gidiyor diyormuş.” Bunu duyan İbrahim Ethem, hükümdarlığı bırakıp bağ bekçiliği yapmaya başlamış. Bağda bekçilik yaparken bir hırsızı yakalamış. Hırsız İbrahim Ethem’i darp etmiş. Hırsızdan dayak yiyen İbrahim Ethem, teşekkür icabet etmiş. Hırsız bu duruma şaşırarak sormuş, “yahu hacı amca ben seni dövdüm sen bana teşekkür ediyorsun bu nasıl iştir?” İbrahim Ethem, “Evladım sen benim nefsimi yenmeme yardımcı oldun. Ben ondan dolayı teşekkür ettim” deyince, hırsız özür dileyerek tövbe etmiş, Allah yolunu tutmuş. Allah bizleri de yolunu tutanlardan ve yolunda yürüyenlerden eylesin.
İBADETİN KAPISI ORUÇTUR
Peygamber Efendimiz (S.A.V) başka bir hadis-i şeriflerinde de, “Her şeyin bir kapısı vardır. İbadetin kapısı da oruçtur” buyuruyor. Tabi orucun bir ruhi yanı bir de bedeni yanı vardır. Ruh arştan gelmiştir. Allah ayetinde ruhumdan üfledim diyor. Ruh geldiği yeri özler de insan memleketini özlemez mi? Ruha uyarsan başın arşa değer. Cesetde topraktan yapılmıştır. Eğer cesedin, bedenin isteklerine uyarsan alçalırsın. Oruç insanın nefsini dizginler. İnsanı daha halim, selim yapar diye orucu çok güzel anlatmıştır Mevlana hazretleri…
Prof. Dr. Cevat Akşit