Bir hadis-i şerifte, “İsa (a.s.) gökten inecek, Deccalı öldürecek veya Hz. Mehdî’nin Deccalı öldürmesine yardım edecek”1 buyurulur.
Fitneyi uyandırmak ve hâkimiyet kurmak maksadıyla dünyayı dolaşan, bir kısım istidracî harikalar gösteren Büyük Deccal, bütün bunlara rağmen Hz. İsa’nın (as) elinden kurtulamayacaktır.
Rivayetler, ayakbastığı her yeri, uğradığı her bölge insanını mânen bozup toplum hayatı için birer felâket unsuru haline getiren Deccal ve taraftarlarının dördüncü devrede artık iş yapamaz hâle geleceğini, durumunu muhafazaya çalışacağını göstermektedir. Onun hakkından Hz. İsa (as) gelecektir. Evet, büyük Deccalı, o öldürecektir.
Bu nasıl gerçekleşecektir? Bediüzzaman Hazretlerinin belirttiğine göre bunun iki tevili vardır:
“Sihir ve manyetizma ve ispirtizma gibi istidracî harikalarıyla kendini muhafaza eden ve herkesi teshir eden [büyüleyip emri altına alan] o dehşetli Deccalı öldürebilecek, mesleğini değiştirecek; ancak hârika ve mûcizatlı ve umumun makbûlü bir zât olabilir ki; o zât, en ziyade alâkadar ve ekser insanların peygamberi olan Hz. İsa Aleyhisselâmdır.
“İkinci vechi şudur ki: Şahs-ı İsa Aleyhisselâmın kılıncı ile maktûl olan şahs-ı Deccalın, teşkil ettiği dehşetli maddiyunluk [maddecilik] ve dinsizliğin azametli heykeli ve şahs-ı manevîsini öldürecek ve inkâr-ı ulûhiyet olan fikr-i küfrîsini mahvedecek, ancak İsevî ruhanîleridir ki; o ruhanîler, din-i İsevînin hakikatını hakikat-ı İslâmiye ile mezcederek o kuvvetle onu dağıtacak, mânen öldürecek. “2
Evet, Hıristiyanlık dini üçlü bir Allah inancından kurtulup tek bir Allah inancına yönelecek, bir kısım hurafe ve saçmalıklardan arınacak, İslâmiyete inkılâb edecek, Kur’ân’a teslim olacak ve birlikte büyük bir kuvvet kazanarak dinsizlik fikrini yok edeceklerdir.
Ancak herşey sebepler tahtında yürüyecektir. Çünkü sebepler dünyasında yaşıyoruz. Olup bitenlerin olağanüstü olarak gerçekleşeceği beklenmemelidir. Resûl-i Ekremin (a.s.m.) bile bütün işleri olağanüstü değildi. Ara sıra ve ihtiyaç ânında mûcize göstermekte, diğer zamanlarda nasıl davranmak gerekiyorsa öyle davranmaktaydı. Yerine göre aç kalıyor, yerine göre de sıkıntılara göğüs geriyordu.
Hz. İsa’nın (as) da bütün işlerinin olağanüstü olmasını bekleyemeyiz. Yeri gelince elbet harikulâdelikler gösterecektir. Diğer zamanlarda ise günün şartlarını dikkate alacak, nerede, ne zaman ve nasıl davranılacaksa öyle davranacaktır.
Deccal, dinsizliğin temsilcisi olduğu, onun bir komitesi, sistemi, rejimi bulunduğu ve bugün de bunun komünizm olarak tecellî ettiği bilindiğine göre, ancak çok yakınları tarafından tanınabilen Hz. İsa’nın (as), bu mücadelesinde Hz. Mehdînin de dinsizlik fikrini mahveden müdellel hakikatleriyle onu yerle bir ettiği düşünülemez mi?
__________
Dipnotlar:
1- Kittânî, Nazmü’l-Mütenasır, s. 145;
2- Nursî, Şuâlar, s. 506-507.
Yeni Asya, 13.01.2004
__________________
Hz. İsa’nın (as) Deccal’i öldürmesi nasıl tecellî edecektir, bunu nasıl yorumlamalıyız? Çağımızın büyük İslâm âlimi Bedîüzzaman Said Nursî bunu şöyle açıklar:
“O cereyan [dinsizlik cereyanı] pek kuvvetli göründüğü bir zamanda, Hz. İsa Aleyhisselâmın şahsiyet-i mâneviyesinden ibaret olan hakikî İsevîlik dini zuhur edecek, yani rahmet-i İlâhiye semasından nüzul edecek; hâl-i hazır Hıristiyanlık dini o hakîkate karşı tasaffî edecek, hurâfattan ve tahrifattan sıyrılacak, hakàik-i İslâmiye ile birleşecek; mânen Hıristiyanlık bir nevî İslâmiyete inkılâb edecektir... Ve Kur’ân’a iktida ederek, o İsevîlik şahs-ı mânevîsi, tâbi; ve İslâmiyet metbû [tâbi olunan] makamında kalacak. Din-i hak bu iltihak neticesinde azîm (büyük) bir kuvvet bulacaktır. Dinsizlik cereyanına karşı ayrı ayrı iken mağlûb olan İsevîlik ve İslâmiyet; ittihad neticesinde, dinsizlik cereyanına galebe edip dağıtacak istidadında iken, âlem-i semavatta cism-i beşerîsiyle bulunan şahs-ı İsa Aleyhisselâm, o din-i hak cereyanının başına geçeceğini, bir Muhbir-i Sadık, bir Kadîr-i Küll-i Şey’in va’dine istinad ederek haber vermiştir. Mâdem haber vermiş, haktır; mâdem Kadîr-i Küll-i Şey vaadetmiş, elbette yapacaktır.”1
Evet, “Alem-i insaniyette inkâr-ı ulûhiyet [Allah’ı inkâr] niyetiyle medeniyet ve mukaddesat-ı beşeriyeyi zîr ü zeber eden Deccal komitesini, Hz. İsa Aleyhisselâmın din-i hakikîsini İslâmiyet hakikatıyla birleştirmeye çalışan hamiyetkâr ve fedâkâr bir İsevî cemaati nâmı altında ve ‘Müslüman İsevîleri’ ünvanına lâyık bir cemiyet, o Deccal komitesini, Hz. İsa Aleyhisselâmın riyaseti altında öldürecek ve dağıtacak; beşeri inkâr-ı ulûhiyetten kurtaracaktır.”2
Asıl mesele bir virüsle ölebilecek Deccalın şahsını öldürmek değil, mesleğini, kurduğu dinsizlik sistemini öldürebilmektir. Bu hususa da Şuâlar’da şöyle açıklık getirilir:
“Hem Deccalın rejimine ve teşkil ettiği komitesine ve hükümetine ait garip halleri ve dehşetli icraatı, onun şahsıyla münasebattar rivayet edilmesi cihetiyle mânâsı gizlenmiş. Meselâ: ‘O kadar kuvvetlidir ve devam eder; yalnız Hz. İsa (a.s.) onu öldürebilir, başka çare olamaz” rivayet edilmiş. Yani, onun mesleğini ve yırtıcı rejimini bozacak, öldürecek; ancak semavî ve halis bir din İsevîlerde zuhur edecek ve hakikat-i Kur’âniyeye iktida ve ittihad eden bu İsevî dinidir ki, Hz. İsâ Aleyhisselâmın nüzûlü ile o dinsiz meslek mahvolur, ölür. Yoksa onun şahsı bir mikrop, bir nezle ile öldürülebilir.”3
Yetmiş sene dünyaya kan kusturan, Rusya’nın bin yıllık mahsûlâtını bir çırpıda yıkan, mukaddes namına tahrip etmedik bir şey bırakmayan ateist rejim komünizmin uğradığı sevindirici âkibet, bu rivayetlerin bir nevî tasdiki değil midir?
Evet, fıtrata, âdetullaha zıt dinsizlik ölmek zorundaydı ve öldü. Rusya’nın bizzât kendisi de bu hakikat karşısında fazla direnemeyecektir. Çünkü, “İki dehşetli Harb-i Umûmînin neticesinde beşerde hâsıl olan bir intibah-ı kavî ve beşerin uyanması cihetiyle kat’iyyen dinsiz bir millet yaşamaz, Rus da dinsiz kalamaz. Geri dönüp Hıristiyan da olamaz. Olsa olsa, küfr-ü mutlakı kıran ve hak ve hakîkata dayanan hüccet ve delile istinad eden ve aklı ve kalbi ikna eden Kur’ân ile bir müsalaha veya tâbî olabilir”4 müjdesinin gerçekleşmeye başladığını bugün açık seçik görüyoruz.
Dipnotlar:
1- Mektûbât, s. 54.
2- A.g.e., s. 413.
3- Nursî, Şuâlar, s. 581.
4- Nursî, Emirdağ Lâhikası, 2:71.
Şaban DÖĞEN
Yeni Asya, 10.01.2004