ibn Abbas (R.A)’ın anlattığına göre, cennette Lübe adını taşıyan bir huri vardır. Bu huri misk, anber, kâfur ve zaferan olmak üzere dört unsurdan yaratılmış ve hamuru da hayat suyu ile yoğrulmuştur. Allah-u Teala kendisine; “Ol” deyince oluvermiştir. Diğer tüm huriler ona aşıktır. Eğer denize bir defa tükürecek olsa denizin suyu tatlı oluverirdi. Gerdanında şu yazı yazılıdır: “Kim benim gibi bir huriye sahip olmak isterse Rabbime ibadet etmelidir.”
Hasan-ı Basri şöyle demiştir: “En aşağı derecedeki cennet ehlinden her birine, yüz sene dolaşmakla bitmeyen bir mülk verilir. Bu mülk, baştan başa altın ve gümüşten yapılmış köşklerle, inciden örülmüş çadırlar, bal, süt ve tatlı su nehirlerinin aktığı bahçelerle donatılmıştır. Kendileri bu şeylerin en uzak olanını en yakın olan gibi görüp seyrederler. Ve istedikleri zaman her yere anında ulaşırlar.”
Nitekim Allah-u Zülcelal ayet-i kerime de şöyle buyurmuştur: “Takva sahiplerine vaad edilen cennette tatlı su nehirleri, içenlere lezzet veren (sarhoşluk değil) şarap nehirleri ve süzülmüş bal nehirleri vardır. Onlar için her çeşit meyveler ve Rablerinin mağfireti vardır.” (Muhammed; 15)
Mücahid’in anlattığına göre, cennetin arsası gümüşten, toprağı misk, ağaçlarının kökleri misk, dalları inci ile zeberced, yaprakları ile meyveleri de bunların altındadır. Bu meyveler ayakta da otururken de zahmetsizce yenebilir. Mücahid, bu sözlerinin arkasından şu ayet-i kerimeyi okudu: “Meyveleri emirlerine amade kılınmıştır.” (İnsan; 14)
Ebu Hureyre (R.A.) şöyle demiştir: “Muhammed’e kur’an’ı indiren Allah’a yemin ederim ki, cennetlikler dünyada nasıl git gide ihtiyarlarsa tıpkı bunun gibi cennette de git gide daha güzel ve alımlı olacaklardır.”