“Rabbinizin mağfiretine ve takva sahipleri için hazırlanmış olan cennete koşun. Onlar (o takva sahipleri) bollukta ve darlıkta infak edenler, öfkelerini yutanlar, insanlar (ın kusurlarından) af ile geçenlerdir. Allah iyilik edenleri sever. Ve çirkin bir günah işledikleri, yahut nefslerine zulmettikleri vakit hemen istiğfarda bulunurlar. Allah’tan başka günahları kim bağışlayabilir ki? Bir de onlar işledikleri günah üzerinde bile bile ısrar etmezler. Onların mükafatı Rabb'lerinden bir mağfiret ve altından ırmaklar akan cennetlerdir ki, orada ebedi kalıcıdırlar. Böyle yapanların mükafatı ne güzeldir.” (Al-i İmran; 133-136)
Allah-u Zülcelal başka bir ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur:
“Rabbinizin mağfiretini ve genişliği göklerle yer kadar olan cenneti kazanmak için yarışın. Bu cennet Allah’a ve peygambere iman edenlere va’dedilmiştir. Bu Allah’ın fazl ve keremidir, onu dilediğine verir. Allah, büyük fazl ve kerem sahibidir.” (Hadid; 21)
Hz. Peygamber (S.A.V) şöyle buyurmuştur:
"Cennette yüz derece vardır. Her bir derecenin diğer derece ile arası, sema ile arz arası kadar geniştir. Firdevs bunların en yukarıda olanıdır. Cennetin dört nehri buradan çıkar. Bunun üstünde Arş vardır. Allah'tan cennet istediğiniz vakit Firdevs'i isteyin." (Tirmizî)
Hz. Peygamber (S.A.V) başka bir hadis-i şerifte şöyle buyurmuştur:
“Bir melek cennet ehline şöyle seslenir: Ey Cennet ehli! Sizin için burada devamlı sağlık vardır. Siz burada hiç hastalanmayacaksınız. Sizin için burada devamlı yaşamak vardır. Siz burada hiç ölmeyeceksiniz. Sizin için burada devamlı gençlik vardır. Siz burada hiç ihtiyarlamayacaksınız. Sizin için burada devamlı sevinç vardır. Siz burada hiç üzülmeyeceksiniz.” (Müslim)
Şunu iyi bilelim ki, cennet ve cehennem birbirinin tamamen zıddıdırlar. Cehennem akla gelebilen ve akla gelmeyen azapların, sıkıntıların ve musibetlerin yeri; cennet ise akla gelebilen ve gelmeyen saf ni’metlerin, sevinçlerin ve mutlulukların yeridir. Onun için cehenneme karşı korku, cennete karşı da ümit hislerini geliştirmek ve bu hislerle nefis ve iradeyi kötülük ve şer yolundan çevirip takva ve hayır yoluna sevk etmek lazımdır.
Cennette yalnızca ölüm ve ayrılığın olmaması, hastalık, ihtiyarlık ve fakirliğin bulunmaması yeterli ni’metler iken bunların yanında gözlerin görmediği, kulakların işitmediği, aklın tasavvur edemediği ve hayalin yetişemediği ni’metler vardır. Nitekim Allah-u Zülcelal ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur:
“Hiç kimse kendisi için ne gibi göz kamaştırıcı ni’metlerin hazırlandığını bilemez.” (Secde; 17)
Sehl İbn Sa'd (R.A) anlatmıştır:
"Ey Allah'ın Resulü! dedim, insanlar neden yaratıldı?" "Sudan!" buyurdular."Ya cennet? dedim, o neden inşa edildi?" şöyle buyurdu: "Gümüş tuğladan ve altın tuğladan! Harcı da kokulu misk. Cennetin çakılları inci ve yakuttan, toprağı da za'ferandır. Ona giren nimete mazhar olur, eziyet görmez, ebediyet kazanır, ölümle karşılaşmaz. Elbisesi eskimez, gençliği kaybolmaz.” Hz. Peygamber (S.A.V) sözlerine şöyle devam buyurdular: "Üç kişi vardır duaları reddedilmez (mutlaka kabul edilir): Adil imam (devlet başkanı). İftarını yaptığı zaman oruçlu. Zulme uğrayanın duası. Allah, (mazlumun) duasını bulutların fevkine çıkarır ve onlara sema kapıları açılır ve Allah Teala Hazretleri: "İzzetime yemin olsun! Vakti uzasa da, duanı mutlaka kabul edeceğim!" buyurur." (Tirmizî)