Peygamber Efendimiz (asm) ilk namazı ne zaman kıldı?
Miraç'tan önce sabah ve ikindi namazları farz imiş. Bu sabah ve akşam namazları ne zaman farz oldu? Dünya hayatında ilk namazı kim kıldı
Değerli kardeşimiz;
Miraç'tan sonra, Hz. Peygamber (asm)’in farz olarak kıldığı ilk namaz öğle namazıdır. (Neylu’l-Evtar, 1/300). Daha önce sabah ve akşam kıldığı namazların, sünnet mi veya farz olarak mı kıldığına dair farklı görüşler vardır.
Müderris Tahirü’l-Mevlevi, risaletin ilk günü Cebrail aleyhisselâm’ın, Hz. Peygamber’e imam olarak Beyt-i Mükerrem civarında sabah namazını kıldırdığını nakleder. Peygamberimiz (asm) aynı gün akşam namazını Hatice (r.anhâ) annemizle beraber kılmış, ertesi gün bu cemaate Hz. Ali (ra) eklenmiştir. (bk. Tahirü’l-Mevlevi (Olgun), Müslümanlıkta İbadet Tarihi, s. 24.)
Bazı rivayetlere göre, ilk sabah namazını kılan Hz. Adem (as)’dir. Buna göre insanlık camiasında ilk namaz kılan da kendisidir. Sonra ilk öğle namazını Hz. Davud (as), ilk ikindi namazını kılan Hz. İbrahim (as), ilk akşam namazını kılan Hz. İsa (as), ilk yatsı namazını kılan Hz. Yunus (as)’dır. Sonra bu beş vakti de günlük olarak Hz. Muhammed (asv) ve onun ümmetine farz kılınmıştır. (bk. el-Mütedebu’l-İslamî)
İlk Günler
Cebrail o gün tekrar görünür ve Hz. Muhammed’e abdest almayı ve namaz kılmayı öğretir. İlk namaz uygulaması gün doğarken ve batarken olmak üzere iki seferdir. İlk namazlar ikişer rekât olarak kılınır. Ve Hz. Muhammed’in ilk namaz öğrencisi de kendisine ilk iman eden, eşi, Hz. Hadice olur. İkisi beraber cemaat olarak ilk namazlarını kılarlar. Bu, İslam’ın ilk günü, bir pazartesidir. Hz. Hadice aynı gün içinde ilk inanan olma ayrıcalığını kazanır. Bunun ifade ettiği özel anlamı Hz. Muhammed biyografisi yazarlarından Baswort Smith şöyle dile getirir:
“Dikkat edelim; insanın iç yüzünü, gerçek niteliğini ve gönlünde olanları, eşi herkesten daha iyi bilir. İnsanın kusurlarını, noksanlarını ve ayıplarını eşinden daha iyi tanıyan bulunmaz. Hz. Muhammed’i peygamberlik davasında ilk onaylayan eşi Hz. Hadice olmamış mıdır? Eşi, O’nun bütün gizliliklerini bilmekteydi. O’nu tereddütsüz onaylaması O’nun peygamberliğinin doğruluğuna en kuvvetli kanıt değil midir?”
Ve peygamberliğin ilk yıllarında O’nun üzerinden Hz. Hadice’nin ilgisi, sevgisi hiç eksik olmaz. Gölgesi gibi Hz. Muhammed’i takip eder. Hira ziyaretlerine ve orada Cebrail’le görüşmeye devam eden eşinin azığını çoğu zaman bizzat götürür. Bir defasında tam üç gün O’nun mağarasına yakın bir kayanın gölgesinde oturur, eşinin bekçiliğini yapar. Öyle ki Hadice’nin orada olduğunu bilmeyen Hz. Muhammed’i Cebrail uyarır:
“O, hep burada” der. “Senin himayen için en zor görevi o yapıyor.”
Bir başka gün, mağarada, karşıdan elinde azık çıkınıyla Hz. Hadice’nin gelişini gösteren Cebrail:
“Şu gelen Hadice’dir. Yanında azık torbası da var. Buraya geldiğinde ona Rabbi’nden ve benden selam söyle. Ve onu içinde hiçbir gürültü ve yorgunluk bulunmayan bir Cennet sarayıyla müjdele!” Cebrail’in sözleri kendisine iletilince Hz. Hadice kendisine verilen selamı, aklının ve kavrayışının derinliğini kanıtlayan kelimelerle alır:
“Selam, yüce Rabbimizin kendisidir ve selam O’ndandır. ALLAH’ın rahmet ve bereketi senin üzerine olsun ey ALLAH’ın Elçisi! Ve Cebrail’e de selam olsun!”
Peygamber babalarına iman edip, sahip çıkmakta kızları da annelerini takip ederler.
Peygamberliğin ikinci günü Hz. Muhammed, ikinci inananı kazanır: Hz. Ali. Kendi deyimiyle, anasının adımlarını takip eden bir yavru deve gibi Hz. Muhammed’in peşinden hiç ayrılmayan Ali, Salı günü Hz. Muhammed’in arkasında namaz kılan ikinci insan ve ilk erkek çocuk olur. Ali o sırada on yaşındadır. Putperestlik kirine hiç bulaşmamış, putların karşısında hiç secde etmemiştir. O, Hz. Muhammed’in ikinci inananı ve ilk öğrencisidir. Pazartesi günü Hz. Muhammed ile Hadice’yi, muhtemelen ilk namazlarını kılarken görmüş ve:
“Bu nedir?” diye sormuştur. Hz. Muhammed’in:
“Bu ALLAH’ın Kendisi için seçtiği ve Peygamberler gönderdiği dinidir. Ben de seni ortağı olmayan bir tek ALLAH’a iman etmeye ve bu dine davet ediyorum!” deyişi üzerine o gece düşünmek için izin ister ve ertesi günü Müslüman olur. İkinci günden itibaren artık ALLAH’a kulluk edenler üç kişidir: bir peygamber, bir kadın ve bir de çocuk.
Kinde’li Afif’in, İslam’ın bu üç kişilik topluluğuyla ilgili ilginç bir anısı vardır:
“Ben, ticaretle uğraşırdım. Mekke’ye mal almaya gelmiş ve Abdülmuttalib oğlu Abbas’ın misafiri olmuştum. Bir gün Abbas’la beraber Kâbe’nin avlusunda oturuyorduk. Gençten, güzel yüzlü biri Kâbe’ye geldi. Başını göğe kaldırıp, baktı. Sonra da ayakta, Kâbe’ye yöneldi. Sonra bir çocuk gelip O’nun sağına durdu. Sonra da bir kadın gelip, onların arkalarına durdu. O, rükuya gitti. Arkasından çocuk ve kadın da. O, secdeye vardı, arkasından çocuk ve kadın da. Ben merakla Abbas’a : ‘Bunlar kim ve ne yapıyorlar’ diye sordum. O, şöyle cevap verdi: ‘öndeki, benim kardeşimin oğlu Muhammed’dir. Arkasındaki çocuk Ali, o da kardeşimin oğludur. Ve o kadın da Hadice, Muhammed’in eşidir. Namaz kılıyorlar. Muhammed kendisinin ALLAH’ın gönderdiği son Elçi olduğunu söylüyor. Bu, yeni bir din. Ve ALLAH’a yemin olsun ki bu dine uyan bu üç kişiden başkasını tanımıyorum!’
Kinse’li Afif bu anıyı anlattığı gün, sözlerine şunu da ekleyecektir:
“Keşke o gün ben de iman etseydim ve onların dördüncüleri olsaydım!”
Daha sonra Hz. Muhammed’in kızları ve evlatlığı Zeyd de bu kutlular kervanına katılır ve Müslümanlar ufacık bir topluluk haline gelir. Fakat bütün Mekke’nin açıkça putları terk edip ALLAH’ın dinine davet edilmelerine daha üç sene vardır.