paylaş
FaceBook

Ne mutlu, tevbe eden gençlere!
Birbirine merhameti tavsiye edenler

Allah-u Zülcelâl, kullarına karşı çok şefkatli ve merhametli olduğu için kelamını, peygamberleri vasıtasıyla kullarına ulaştırıyor, Kur’an-ı Azimüşşan’da, ne şekilde kullarından razı olacak, onlar için ne zararlıdır, hepsini beyan ediyor bize…

Allah-u Zülcelal’in kullarına, nelerden razı olacağını bildirdiği ayet-i kerimelerden birisinde şöyle buyuruluyor: “Sonra da iman edenlerden olup birbirine sabrı tavsiye edenlerden, birbirine merhameti tavsiye edenlerden olanlar var ya, işte onlar, ahiret mutluluğuna erenlerdir.” (Sure-i Beled; 17-18)

“Birbirlerine sabırla ve merhametle tavsiyede bulunlar var ya…” buyuruyor, onları methediyor, övüyor Allah-u Zülcelâl. Allah-u Zülcelâl, kullarından istiyor ki günah işlememeleri için, Allah’a itaat etmeleri için birbirlerine tavsiyede bulunsunlar, birbirlerine nasihat etsinler. Ve yine, birbirlerine karşı merhametle davransınlar, böyle istiyor Allah-u Zülcelâl…

Hadis-i şerifte, Peygamber aleyhissalatu vesselam buyuruyor: “Allah, merhametli olanlara rahmetle muamele eder. Öyleyse sizler yeryüzündekilere karşı merhametli olun ki, semada bulunanlar da size rahmet etsinler…” (Ebu Davud)

Allah Azze ve Celle, “Birbirine merhametle tavsiyede bulunanlar var ya…” buyuruyor. İşte, bu ayette övülen kullardan olmak için bizim; birbirimize merhametle, güzel ahlakla ve şefkatle muamele etmemiz lazımdır.

Allah’ın rahmeti olmasa kimse kendini kurtaramaz. Biz böyle olursak, Allah-u Zülcelal de son nefeste, kabirde, sırat köprüsünde, kıyamet gününde, mahşerde, mizanda ve bütün sıkıntılı yerlerde, bize merhametle muamele edecektir, inşaallahu teâlâ…

Arşın altında gölgelenen bir genç olmak elimizde

Allah-u Zülcelâl buyuruyor ayet-i kerimede: “Ben, cinleri ve insanları ancak bana ibadet etsinler diye yarattım.” (Zâriyât; 56) Bunu hiç unutmayalım!

Müslim'in Sahih’inde geçen, Mikdâd bin Esved radıyallahu anhudan nakledilen bir hadis-i şerifte şöyle anlatılıyor: “Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu: Kıyamet günü, Güneş halka yaklaştırılır da nihayet, insanlara yakınlığı bir mil kadar olur! Güneş onları âdeta eritecek ve amellerinin miktarına göre ter içinde kalacaklardır. Onlardan kimi topuklarına kadar, kimi dizkapaklarına kadar, kimi beline kadar, kimi de gemlenene (ağzına) kadar tere batacaktır!”

Kıyamet günü, işte bu kadar dehşetli bir gündür. Fakat Allah-u Zülcelal, bazı kimseleri, o dehşetli günde mükâfatlandıracaktır.
Ebu Hureyre radıyallahu anhudan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu: “Başka bir gölgenin bulunmadığı kıyamet gününde Allah-u Teâla, yedi insanı, Arşının gölgesinde barındıracaktır:

- Adil devlet başkanı,
- Rabbine kulluk ederek temiz bir hayat içinde serpilip büyüyen genç,
- Kalbi mescitlere bağlı Müslüman,
- Birbirlerini Allah için sevip buluşmaları da ayrılmaları da Allah için olan iki insan,
- Güzel ve mevki sahibi bir kadının beraber olma isteğine ‘Ben Allah'tan korkarım’ diye yaklaşmayan yiğit,
-Sağ elinin verdiğini sol elinin bilemeyeceği kadar gizli sadaka veren kimse,
- Tenhada Allah'ı anıp gözyaşı döken kişi.” (Buhari, Müslim)

Biz, Arş-ı Âlâ’nın gölgesinde gölgelenecek olan gençlerden olalım inşaallah. Kıyamet gününde Allah'ın kullarını gölgelendireceği gölgeden başka gölge yoktur. İşte gençler, başka gölgenin olmadığı o günde, Allah'ın kullarını gölgelendireceği Arş’ının gölgesinin altında olsunlar inşaallah.

Elbette temiz bir hayat için tevbe etmek lazımdır. Kim tevbe ederse inşaallah, o gençlerden olur. Bir hadis-i kudside de Allah-u Zülcelâl şöyle buyuruyor: “Tevbe edenleri severim. Ama genç olup da tevbe edenleri daha çok severim.”

Ayet-i kerimede de şöyle buyuruluyor Allah Azze ve Celle: “... Allah tevbe edenleri sever ve günahlardan kendilerini temizleyenleri sever.” (Bakara; 222) Yani, “Her kim tevbe ederse; genç olsun, ihtiyar olsun, kadın erkek, kim tevbe ederse seviyorum/severim onları. Amma genç olup da tevbe edenlere, benim muhabbetim daha fazla ve şiddetlidir, kuvvetlidir” buyuruyor...

Onun için bu gençliğimizin kıymetini bilelim, tevbekâr olarak vaktimizi geçirelim. Allah-u Zülcelal'in daha çok sevdiği kimselerden olalım, Allah-u Zülcelal'in rızasını kazanalım inşaallah.


Zenginliğinin de kıymetini bil!

Zenginliğimizi fakirlik gelmeden değerlendirelim; elimizde fazladan bir şey olduğu zaman, sadaka vermekten geri kalmayalım.

Hep anlatılır… Bir zatın keçi ve koyunları varmış. Bir gün, bir tanesini sadaka olarak veriyor. Bir zaman geçtikten sonra, gece rüyasında, tüm keçilerinin ve koyunlarının ona hücum ederek saldırdığını görüyor. Yalnız, o sadaka olarak verdiği kuzu ya da koyun, o kimsenin etrafında dolaşıyor, onu koruyor; bırakmıyor ki öbürleri ona saldırıp zarar versin.

Bunu gören adam rüyasında diyor ki; “Vallahi, ben sadaka vermek ve Allah yolunda harcamak sureti ile senin gibisini daha da çoğaltacağım...”

Neden böyle söyledi? Hakikati gördü çünkü! Biz de öyle görsek kıymetini bileceğiz. Ama Allah bazılarına gösterir, bazılarına da göstermez, çünkü imtihandır dünya...

Onun için zengin olduğumuz zaman, gücümüz yettiği kadar ibadet yapalım, sadaka verelim. Çünkü bazı fakirler vardır, görüyoruz ancak kendi nafakasını toplayacak kadar vakti vardır. Çalışıyor, çalıştıktan sonra vakti kalmıyor, yorgun düşüyor, bir şey yapamıyor. Zengin olan, zengindir zaten, yapabiliyor. O'nun için o zenginliğini değerlendirsin.

Biri zengin, diğeri fakir, iki arkadaş vardı. Zengin olan, fakir olanın daima ihtiyaçlarını görür, ona yardımcı olurdu. Fakat bir zaman geçtikten sonra, fakir olan zengin oluyor, zengin olan fakir düşüyor bu sefer. Eskiden fakir iken sonradan zengin olan önceki adam, zengin iken fakir düşen o arkadaşına hiç yardım etmiyor. Bir gün, o fakir düşen adam, zengin olan arkadaşına gelerek, “Fakirlik ve zenginlik geçicidir kardeşim! Bak, ben sana yardım ediyordum, sen hiç yardım etmiyorsun. Ama senin bu zenginliğin de geçicidir, bir gün bitecek; ancak sen hayır yaparsan senin için menfaatli olacak” diye nasihatte bulunuyor. Çok doğru söylüyor…

Akıllı insan kimdir?

Allah-u Zülcelâl buyuruyor ayet-i kerimede: “Ve her nefis, yarın (kıyamet günü) için ne takdim ettiğine (ne hazırladığına) baksın!” (Haşr; 18) Yani, yarın kıyamet günüdür. Kıyamet gününe insan, ne gönderiyor “Herkes baksın!” buyuruyor, emrediyor bize…

Bu hayatımızı, ölümden önce değerlendirmemiz lazımdır. Allah Azze ve Celle Peygamber aleyhisselama buyuruyor: “Muhakkak sen de öleceksin, onlar da ölecekler.” (Zümer; 30)

Gelecek olan şey sanki gelmiştir. Çünkü kesindir. Yani, amel yapabilme mekânı olan dünyadan ayrılıyoruz, hesap mekânına dönüyoruz. Ölüm budur, başka bir şey yok…

Şimdi salih amel var, hesap yok. Ama öldükten sonra amel bitiyor hesap başlıyor bu sefer... Onun için buyuruyor Efendimiz aleyhissalatu vesselam hadisi şerifinde; “Akıllı insan, nefsini hesaba çeken ve ölümden sonrası için çalışandır.” (Tirmizi)

Akıllı insanı tarif ediyor Hazreti Peygamber aleyhissalatu vesselam. Bakın, şimdiki zamanda bunun tersidir. Bir insan gece gündüz ibadet yapıyor, zikir yapıyor “Bu delidir” diyorlar. Allah indinde, Hazreti Peygamberin yanında akıllı olan insana “Deli” diyoruz.

Herkes ona, deli divane diyordu. Ama o onlara ne soruyor bakın, “Toprağın altında en çok ne vardır?” Cevap vermemişler ona, verememişler. Yine sorusuna kendisi cevap vermiş: “Ah, uh, keşke” vardır! “En çok bu vardır” diyor. “İnsan, keşke yapsaydım” diyecek, pişman olacaktır.

Başkaları onlara deli diyorlardı ama onlar ne düşünüyorlardı, dikkat edin! Peygamber aleyhissalatu vesselam akıllı insanı nasıl tarif etmişti. Ölmeden önce nefsi ile hesap görecek ve ölümden sonraki hayatı için Allah’ı razı edecek ameller ile çalışacak! Akıllı insan odur. Fakat bakın biz ne diyoruz, “En akıllı insan benim” diyoruz ama sonra bununla bizim alakamız yoktur. Hep dünya, hep meşguliyet, hep keyf ü sefa… Ondan sonra “En akıllı benim” diyoruz. İnsan kendi hatalarını güzel görüp bu şekilde kendini aldatarak gidiyor.

Önce kendi şahsıma söylüyorum. Misal; sabah kalktım, Allah’ın emir ve nehiylerine karşı gevşek davrandım, yapmadım. Ondan sonra da Allah’ın razı olmayacağı işlerle meşgul oldum. O zaman kendime demem lazım “Ben akılsızım!” Çünkü Rabbim öyle diyor, peygamberim öyle diyor!

O zaman akıllı olmak için Allah-u Zülcelal’in emir ve nehiylerine sımsıkı sarılalım.

İmam Osman radıyallahu anhu kabre baktığı zaman öyle oluyordu ki sararıp soluyordu, ona soruyorlardı:
- Sen kabir gördüğün zaman, sana kabirden bahsettiğimiz zaman ağlıyorsun, ama kıyamet gününden bahsettiğimiz zaman hiç etkilenmiyorsun. Bu hal nedir? O, onlara cevap veriyordu:
- Ben gördüm, duydum, hazreti Peygamber aleyhisselam diyordu ki “Hesap, sorgu kabirden başlayacaktır! Eğer insan kabirdeki hesabını başarı ile geçirirse sonrakilerde başarılı olacaktır.” Eğer orada kaybederse zaten kaybetmiş oluyor. O’nun için ondan korkuyorum.

Hülasa herkes, Seyda Muhammed Raşid kuddise sırruhu: “İnsan, mümin olarak, maneviyat bakımından ne şekilde olduğunu herkesten daha iyi biliyor” diyordu. Yani herkes, hepimiz, maneviyat bakımından, Allah’ın emirlerine karşı ne kadar samimi olduğumuzu, herkesten daha iyi biliyoruz.

O halde, herkes kendisine baksın! Kulun kendi nefsinde, kalbinde, eğer Allah-u Zülcelal’in rızasına, ecir ve sevaplara düşkünlüğü varsa, meyli varsa o zaman Allah-u Zülcelal’e şükretsin; iyi bir haldedir o kişi. Eğer hali bunun tersi ise tevbe etsin, istiğfarda bulunsun. Kötü bir haldir o. Allah-u Zülcelal’den, başka razı olacağı bir hal istesin inşaallah.

Allah kendisi ile olanı korur

Kim, Allah-u Zülcelâl ile kalbinde, içinde, nefsinde murakabeli olursa Allah-u Zülcelal de onun zahiri azalarını muhafaza edecektir. (Onu günahlardan koruyacak ve ibadet taatleri de ona nasib edecektir.) Allah-u Zülcelal’in muamelesi böyledir kullarına karşı.

Kişi kendi kalbini, Allah-u Zülcelâl için muhafaza ederse, manevi olarak Allah ile beraber olursa, Allah-u Zülcelal de zahiri azalarını muhafaza edecek hatalardan.

Peygamber aleyhisselam daima örnektir bize. Ne yapmışsa Rasulullah gibi yapmak doğrudur, ama ne yapmamışsa o da yanlıştır. Bazı insanlar diyor ya “Zaman değişmiştir, o zaman öyleydi, bu zaman böyledir. Sanki başka bir Kur’an nazil olması gerekir bu zamana göre!” gibi, böyle İslam akaidine uymayan düşüncelere ileri sürüyorlar. Bunlar yanlıştır. Kıyamete kadar Kur’an-ı Azimüşşan’ı, Allah muhafaza edecek ve O’nun hükmü de devam edecektir.

Allah-u Zülcelâl hepimize razı olacak şekilde amel-i salih nasip etsin. Kendi nefsimize bizi teslim etmesin. Nefsimizi hayırlarda kullansın, inşaallahu teâlâ. (Âmin)

883">