Allah-u Zülcelal Peygamberlerden birisine şöyle vahyetmiştir: “Gerçekten benim bazı kullarım var ki onlar beni sever, ben de onları severim. Onlar bana kavuşmayı özler, ben de onlara kavuşmayı arzularım. Onlar beni zikreder, ben de onları zikrederim. Onlar bana nazar eder, ben de onlara nazar ederim. Onların yoluna girersen, seni de severim. Onlardan yüz çevirirsen sana kızarım.”
Bunun üzerine o Peygamber: “Ya Rabbi! Onların alameti nedir?” diye sorunca, Allah-u Zülcelal şöyle buyurdu: “Şefkatli bir çobanın koyunlarını takip edip izlediği gibi, onlar da gündüzleyin gölgeleri takip ederek ibadet vakitlerini tespite uğraşırlar. Günbatımında kuşun yuvasına dönmeyi arzuladığı gibi, onlar da bana ibadet için güneşin batmasını arzularlar. Gece olup her sevgili sevgilisiyle başbaşa kalınca, onlar bana ibadet için ayakta durur, yüzlerini benim için secdeye sererler. Benim kelamımla münacaat ederler. Kendilerine ihsan ettiğim nimetler için beni övüp dururlar. Onların benim için katlandıkları sıkıntıları görüyor, muhabbetimden dolayı nasıl dertlendiklerini işitiyorum. Onlara ilk olarak üç nimet veririm:
“Birincisi: Kalplerine nurumdan bir parça nur atarım, artık benim onlardan haber verdiğim gibi, onlar da benden haber verirler.
İkincisi: Eğer yedi kat gökler, bütün yerler ve ikisinin içindekiler, sevap olarak onların mizanına konacak olsa onların yaptıklarına karşılık olarak bunları az bulur, kendilerine daha fazlasını veririm. Onların yaptıkları bu ibadetin ecri benim yanımda daha fazladır.
Üçüncüsü: Onlara zatımla yönelirim. Bir düşün! Benim zatımla yöneldiğim bir dostuma, ne vereceğimi hiç kimse bilebilir mi?”