Duanın muhteviyatı, Allah'tan istenen meseleyle ilgili olmalıdır.
Meselâ yemek duası ayrıdır yolculuğa çıkıldığında yapılacak dua ayrıdır...
Birçok konuda Hz. Peygamber (s.a.s.)'den nakledilmiş dualar mevcuttur. Kur'ân-ı Kerim'de geçmiş peygamberlerin duaları zikredilir. Dua bu me'sur dualarla yapılabileceği gibi, kişinin kendi gönlünden kopanın anlatımı da olabilir. Ancak belli davranışlarda; meselâ kabir ziyaretlerinde, yemeklerden sonra, helâya girerken, yeni bir elbise giyerken, yolculuğa çıkarken... Hz. Muhammed (s.a.s.)'den nakledilmiş dualarla dua etmek hem sünnet, hem de daha güzeldir.
Dua eden kişi gönülden etmeli, duasında iyi şeyleri isteyerek kendisi de o doğrultuda çaba sarfetmelidir. Kişi duasında samimiyetini tavırlarıyla da ortaya koymalıdır. Meselâ duasında Allah'ın emirlerine itaat eden samimi bir müslüman olmayı ifade ediyorsa, hareketleriyle de böyle bir müslüman olma çabası içerisinde olmalıdır. Bir hadis-i şerifte şöyle buyurulmaktadır:
"Biliniz ki, Allahu Teâlâ, kendisinden gafil bir kalbin duasını kabul etmez."[1]
Şüphesiz ki Allah insanın kalbinden geçenleri ve ihtiyaçlarını bilir. Ancak dil ile dua etmenin insanın kendisinin eğitilmesi konusunda etkisi vardır. Ayrıca dua Allah'ın bir emrinin yerine getirilmesidir, bir ibadettir. Kur'ân-ı Kerim'de Hak Teâlâ kendisine nasıl dua edileceğini kullarına öğretir, resûllerinin dualarını bize haber verir. Müminler önce bu dualara bakmak ve böyle dualarla Allah'ı zikretmek durumundadırlar. Gerçekten bilmediğimizi ve en güzelini öğreten Allah'tır.
"... Ey rabbimiz unutur veya hata edersek bizi sorumlu tutma... " (el-Bakara: 2/286)
Eyüp Aleyhisselâm, "Ya Rabbi, gerçekten benim başıma bela geldi. Halbuki sen merhametlilerin merhametlisisin." (el-Enbiya: 21/83); Zekeriya (a.s.), "Rabbim, beni yalnız bırakma..." (el-Enbiya: 21/89); Âdem (a.s.), "Ey Rabbimiz, biz nefislerimize zulmettik. Eğer sen bizi affetmez ve bize acımazsan mutlaka zarara uğrayanlardan oluruz." (el-A'raf: 7/23) diyerek dua etmişlerdir. "Beni müslüman olarak öldür ve beni salih kullarına kat..." (Yusuf: 12/101) duası Yusuf (a.s.)'ın; "Senden başka hiçbir ilah yoktur. Seni tenzih ederim. Ben zalimlerden idim." duası da Yunus (a.s.)'ın duasıdır.
İmam Ahmed b. Hanbel'in Ebû Saîd el-Hudrî'den (r.a.) rivâyet ettiği bir hadîste: "Duanın karşılıksız kalmayacağı, bilâkis üç şeyden birinin mutlaka meydana geleceği; ya kabul ya âhirete bırakma yahut eda edilen dua oranında günahın affedileceği" beyan buyurulmuştur.
Hz. Muhammed (s.a.s.) şöyle buyurur: "Ümmetimden yetmiş bin kişi sorgusuz sualsiz Cennet'e girecektir. Bunlar, rukye talep etmeyen, dağlayarak tedavi yapmayan, olayları uğursuzluğa yormayanlar ve Rablerine tevekkül eden kimselerdir."[2] Yani müminler ancak "Bize Allah yeter. " demelidir. Rukye, okuyup üfleyerek tedavi demektir. Bütün peygamberler en kötü durumlarda yalnız Allah'a sığınmışlardır. Bunu da namazla yapmışlardır. Çünkü dua esas olarak namazdadır ve devamlılığı vardır.
Müslüman müslüman kardeşi için dua edebilir. Rasûlullah, "Kim bir hidayete çağırırsa, o hidayete tabi olanların mükafatının aynısı onların mükafatından hiçbir eksilme olmaksızın bu kimseye de verilir." buyurmuştur.[3] Ebeveyn, kendilerine dua eden çocuklarının amelinden istifade eder: "İnsanoğlu öldüğü zaman artık ameli kesilmiştir. Yalnız şu üç şey bunun dışındadır: Sadaka-i cariye, faydalanılan ilim ve dua eden salih evlât."[4] Rasûlullah, ümmetinden kendisine dua etmelerini istemiştir. Cenâb-ı Hak, "O'na salât ve selâm getirin" (Ahzâb: 33/56) diye emretmiştir. Mümin, Allah'tan peygamber için vesîleyi isterse kıyamette o kimseye onun şefaati haktır. Rasûlullah umreye giden Ömer (r.a.)'e: "Bizi de duandan unutma kardeşim." demiştir.[5] Rasûlullah her zaman ümmetini sadece Allah'a kulluğa çağırmıştır. Hanefi fukâhâsı: "Bir yaratık aracılığıyla Allah'tan bir şey istenemez" demiştir. Hz. İbrahim, "Doğrusu benim Rabbim duayı işiticidir." (İbrahim,14/39) demiştir. Hz. Peygamber: “Biriniz dua edeceği zaman Allah'a hamd ve senâ ile başlasın, Rasûlüne salâvât getirsin ve bundan sonra artık dilediği duayı yapsın." buyurmuştur.[6]
Salih ameller vesîlesiyle talepte bulunmanın örneklerinden birisi mağaraya sığınan üç kişinin duasıdır. Bunlardan her biri yalnızca Allah'ın rızasını gözettiği önemli bir amelini zikrederek duada bulunmuştu. Çünkü böyle bir amel, Allah'ın, sahibinin duasının kabulünü gerektirecek bir sevgi ile sevdiği ve razı olduğu bir şeydi. Birisi ana-babasına yaptığı iyiliği zikrederek. diğeri tam iffeti delâletiyle, öteki ise emanete gösterdiği riâyet ve iyilikseverliği ile duada bulunmuştu.[7] İbn Ömer'in meşhur duası şöyledir: "Ya Rabbi, Senden beni İslâm'a erdirdiğin gibi ondan beni uzaklaştırmamanı ve müslüman olarak canımı almanı diliyorum." [8]
[1] Tirmizî, Daavât: 64.
[2] Buhârî, Tıb: 18; Müslîm, İman: 371, 372.
[3] Müslim, İlm: 16; Ebû Dâvûd, Sünnet: 6; Tirmizî, İlm: 15.
[4] Müslim, Vasiyyet: 14; Ebû Dâvud, Vesâyâ: 14.
[5] Ebû Dâvûd, Vitr: 23; Tirmizî, Daavât: 109; İbn Mâce, Menâsik: 5.
[6] Ebû Dâvûd, Salât: 358; Tirmizî, Daavât: 65.
[7] Buhârî, Hars: 13.
[8] M. Sait Şimşek, Şamil İslam Ansiklopedisi: 1/417-418.