“Her nefis ölümü tadacaktır. Sonra O›na döndürüleceksiniz” (Ankebut, 57). İkinci cümle de birincisi gibi hak, gerçek, kesin doğrudur. Ölüm ayeti şeksiz, şüphesiz gerçektir diye inanmak/bilmek, “ilmel yakin”dir. Ruhumuz çıkarken (melek) göründüğünde ölüm bilgimiz “aynel yakin” seviyesinde, vefat tam gerçekleşip, kabir hayatımıza geçince de ölüm ayetini “hakkel yakin” öğrenmiş, bilmiş oluruz...
Dünya ve içindekiler fanidir. Ölüm ayetini inkâr eden var mı? Kâfirlerin bile inkâr edemediği ayet gerçektir: Ölüm! Kur’an-ı Kerim’in her ayeti, ölüm ayeti gibi, onun kadar hak/gerçek/doğru ve kesindir. Dünyadaki varlığımız, hayatımız nasıl ayet ise, ölüm de, öldükten sonra tekrar diriltilmemiz, ahiret hayatımız da öylece haktır, gerçektir.
Rabbimizin (C.C.) kelam ayetlerinin (Kur›an) hepsi aynı derecede kesindir, haktır, doğrudur. Güneş, ay, gece, gündüz, yıldız gibi yaratılmış ve O›nun varlığına, birliğine, kemal sıfatlarına delil/işaret olan/kevni ayetleri de vardır ki, bunlara âlem denilir. Hem ayetleri, hem de âlemleri bize O›nu tanıtır. Allah-u Teala (C.C.) Rabbülalemindir. Her âlem, tüm âlemler aynı zamanda (kevni) ayetlerdir. Her ayetin, her âlemin bir anlamı, amacı, hikmeti gerçekliği, karşılığı vardır. Duyu organlarıyla algıladığımız, tanıdığımız âlemler/ayetler olduğu gibi, bunlarla algılayamadığımız, gözlemleyemediğimiz (müşahede) âlemler de vardır. Âlemlerin sayısını tam olarak bilmiyoruz. Biz insanlar bir âlemiz. Bir rivayete göre on sekiz bin âlem vardır. Ve biz gayb denilen âlemlere de inanmak durumundayız. Zaten iman da gaybe değil mi? Özetle ölüm gibi dirilmek, hesap, mizan, kabir hayatı, cennet, cehennem, neşir tüm bunların hepsi haktır, gerçektir, gelecektir. Ve ahiret hayatında ölüm yoktur. Ölüm de öldürülecektir. Cehennemlikler ölümü dileyecekler ama yaşamaya(?!) devam edecekler. Ebediyet/sonsuzluk yurdu: ahiret...
İnsanda nisyan (unutmak) da var, isyan da... Hem nisyanla hem de isyanla malülüz. Nisyan, çoğu zaman bir nimettir de. Ancak, Rabbimizin, ölüm ve ahiretin unutulması çok tehlikeli ve zararlıdır. Bunları unutmak bizi isyanlara, zulme ve mutsuzluğa götürür. Bunun adı kısaca gaflettir. “Gafletten büyük günah yoktur” dendiğinde, tüm isyanların sebebinin gafletten (unutmaktan) olduğunu, Allah-u Teala›yı, ölümü ve ahireti unutmamızın bizi felaketlere götürdüğü gibi, uyanık (agâh)olmamızın da bizi isyanlardan alıkoyduğunu, günahlarımıza engel ve fren olduğunu anlıyoruz. Aynı zamanda gaflet bizi dünyaya aşırı düşkünlük (dünya muhabbeti) hastalığına götürür ki, bu da Efendimizin (S.A.V.) ifadesiyle “Hataların başı”, “ümmetin fitnesi” olup,”ahir zamanda tüm gayrimüslimlerin başımıza çullanması”nın nedenidir. Çokluk olmamıza rağmen, akarsu üzerindeki çöpler gibi zayıf ve dağınık olmamızın nedeni de “vehn” hastalığıdır. Bu da dünyayı çok sevip, ölümden ahiretten kaçışımızdır. İşte günümüzde bu tabloyu hüzünle yaşıyoruz. Bizim geçmişimiz “ölümü öldürenlerle”, ölüme, şehadete koşanlarla süslü değil mi?
Sahibi olduğunu sandığımız hiçbir şeyin maliki değiliz. Rabbimizin sayısız nimetlerinin emanetçileriyiz. Ve nimetlerden sorgulanacağız. Ölümü unutmamak gerektiği tavsiye ediliyor. Allah’ı ve ölümü unutmak bizi azdırabiliyor. Her türlü suça ve günaha yöneltebiliyor. Zulümde, ifsatta sınır olmuyor. Her yaşta her zaman ölüm gelebiliyor. Hazırlıklı olmak gerekmez mi?
Yol için yolculukta “azıklanmak” ihtiyacındayız. Çalışmamızın sonucunu da göreceğiz. “Dünya ahiretin tarlasıdır.” Burada ekilenler sevap veya günah ahirette biçilecek.
“Tuba” ağacının meyvelerini de, “zakkum” ağacının zehirli meyvelerini de burada, dünyada amellerimizle dikip büyütüyoruz.
Akıllı olanlar ahiret hayatını önceleyip, dünyalıklar karşılığında onu satmayanlar, muhasebe yapanlar, ahiret hazırlığı içinde bulunanlar, dünyayı amaç değil, ahireti kazanmanın aracı olarak görüp, Allah rızasını gözeterek yaşayanlardır.
“İnsanlar dünyada uykudadırlar. Ölünce uyanırlar. “Ölüm, dünya rüyasından uyanmaktır.” “Akıllı önünü görür.” En akıllılarımız peygamberler, salihler, o yolda gidenler… “Dünya gurbet, vatan değil.” Ana rahminden dünyaya doğduk, dünyadan da ölümle ahirete doğacağız. Ölüm yokluk, yok olmak değil, ruhumuzun bedenimizi, dünyayı terk ederek, başka bir âlemde/boyutta yaşamaya devam etmesi…