Hz. Âdem ve Havva hangi dil ile konuşmuşlardır?
Değerli kardeşimiz,
İnsanların ilk devri, vahşet değil, belki ilk medeniyetti. Bu ilk medeniyet dersini de insanlara hak peygamberler vermişti. İnsanlara ilk din dersini verenler (yani tek Allah inancını öğretenler), nasıl ilahi peygamberler olduysa, ilk medeniyet dersini de insanlara, bu peygamberler vermişlerdi.
Şu kadar var ki, ilahi peygamberlerden bu ilk medeniyet dersini almış bulunan insanlar, sonra bu medeniyetten uzaklaşa uzaklaşa ilk dersi unutarak vahşi olmuşlar, daha sonra tekrar medeniyete girmişlerdir. Şu halde insanlar, vahşet devri, medeniyet devri olmak üzere iki medeniyet safhası değil, belki ilk medeniyet, vahşet, ikinci medeniyet olarak üç devir geçirmişler; vahşilik, insanlar için ilk devir değil, iki medeniyet arasında geçici bir basamak sayılmıştı.
Allah insanlığa medeniyeti peygamberler vasıtası ile bildirmiştir. Bu noktada insanlık tarihinde umumi bir vahşilik yaşanmamıştır. Peygamberlerin bulunduğu yerlerde medeniyet -kendi zamanlarına göre- vardı. Peygamberlerin bulunmadığı yerlerde ise, insanların vahşi ve kaba olduğunu biliyoruz. Tarih kitapları da hep insanlığın vahşet tarafını göstermeye çalışmıştır. Bunda bazı sebepler vardır. Bunların başında, bazı dinsiz gurupların, insanları İslam dininden ve Allah’a imandan uzaklaştırmaya çalışmaları gelmektedir.
Nasıl ki, bilimsel alanda insanları evrim safsatası ile aldatıp “Mü’minlerin inandığı Allah – haşa – yoktur. Her şey kendi kendine olmuştur. İlim ve bilim de böyle söylemektedir.” diye yaygara kopardıkları gibi, bu fikrin uzantısı olan “Evrimleşen insan, önce yarı maymun, sonra insan oldu. Fakat ilk insanında tamamıyla bedevi ve okuma, yazma, konuşma bilmeyen cahil bir şekildeydi.” fikri her tarafa yayıldı. Böylece bu kirli ideolojiye Tarih bilimini de alet etmiş oldular. Oysa her peygamber, bir medeniyet getirmiş ve ilk insan da Hz. Âdem (as)’de bir peygamberdir. Dolayısıyla Hz. Âdem (as) ile başlayan insanlık, kendi zaman ve zeminine göre medeni idi, vahşi değildi. Şimdiki zamanda bile, okuma yazma bilmeyen ve vahşi olarak yaşayan insanlar olduğu gibi, o zamanda daha fazla bedeviyet ve vahşet hakimdi. Ama bu durum başta söylediğimiz gibi umumi değildi.
Ayrıca Allah Kur'an-ı Kerim'de Hz. Âdem (as)’e her şeyin ismini, anlamını ve niçin yaratıldığını öğrettiğini, imtihanda Hz. Âdem (as)’in meleklere üstün geldiğini bildiriyor. Bu nedenle ilk insanın bugünkü anlamda bir konuşmayı bildiği ve seslerle anlaştıkları net bir şekilde ortaya çıkmaktadır.
Alimlerden bazıları,
"Allah Âdem'e bütün isimleri öğretti."(Bakara, 2/31)
âyetini şöyle tefsir etmişlerdir:
"Allah Hz. Âdem (as)'e eşyanın sıfatlarını, vasıflarını ve özelliklerini bildirmiştir."
"Diğer görüşe göre, Hz. Âdem'e öğretilen isimlerden maksat, Allah'ıın sonradan yarattığı ve günümüzde insanların konuştuğu Arapça, Farsça, Rumca vb. değişik dillerin isimleridir. Ademoğulları bu dillerle konuşuyorlardı. Hz. Âdem (as) vefat ettikten sonra çocukları dünyanın her tarafına dağılınca, onlardan her biri, bu dillerin belirli birisiyle konuşmaya başladı. Böylece konuşulan bu dil, bu Adama hakim oldu.... İşte Hz. Âdem (as)'in çocuklarının farklı dilleri konuşmalarının sebebi budur." (Fahreddin er-Râzî, Tefsir-i Kebîr, ilgili ayetn tefsiri)
Allah Teâlâ, Âdem aleyhisselama, şu anda dünyada mevcut bütün dilleri öğretti. Âdem aleyhisselam da Arapça, Süryanice, İbranice ve diğer bütün dillerde kitaplar yazıp her dil ile konuşmuştur.